HİLELİ SATIŞLAR


HİLELİ SATIŞLAR


Iyne satışı:
Iyne satışı, ödünç para isteyen bir kimseye bir malını veresiye bir bedelle satmak, aynı malı daha az peşin bir bedelle geri almaktır.

Bu konudaki bir uygulama örneğini Ebu'l-âli'ye Hz.Âişe'den şöyle nakleder: "Zeyd b. Erkam (ö. 66/689)'ın ümmü veledi olan bir kadın O'na dedi ki: Ey mü'minlerin annesi, Zeyd'e veresiye sekiz yüz dirheme bir köle sattım. Sonra onu ondan altı yüz dirheme peşin satın aldım. Hz. Aişe şöyle dedi: Ne kötü bir satım, ne kötü bir alım yaptın. Zeyd'e şunu bildir ki, eğer tevbe etmezse Rasûlullah (s.a.s) ile yaptığı cihadın sevabını kaybetmiş olur. Kadın dedi ki; "Satışı bozup, altı yüze geri alsan olmaz mı?" "tabii, kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, önceden verdiği kendinindir" (el-Bakara, 2/275) (Ahmet b. Hanbel, IV,180; el-Kâsâni, Bedâyiu's-Sanâyi', V, 198, 199; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletühu, Dimaşk 1984, IV, 469).


Iyne satışı olarak adlandırılan bu satışta üçüncü bir kişinin araya girmesi halinde Ebu Hanife’ye göre lyne satışı caiz olur. Şöyle ki, meselâ; bir kimse kumaş tüccarından on bin lira ödünç para ister. Tüccar para yerine ona on bin lira tutarındaki bir top kumaşı üç ay vade ile 12 bine satarak teslim eder. Bu kimse kumaşı üçüncü bir kişiye meselâ, on bine satıp teslim eder, üçüncü kişi de kumaşı ilk satan tüccara alış fiyatı üzerinden yani on bin lira peşin para ile satar. Sonunda paraya ihtiyacı olan kimse bu üçlü alış-veriş sonucunda on bin lira nakit parayı almış ve üç ay sonrası için on iki bin lirayı borçlanmış olur.

Ebu Yusuf’a göre Iyne satışı geçerlidir. İmam Muhammed, Şafiî ve Dâvud ez-Zâhirî (ö.270/883)’ye göre lyne satışı mekruh olmakla birlikte geçerlidir. Çünkü Şâfiîler yukarıdaki Zeyd b. Erkam’la ilgili olan hadis için “sabit değildir ayrıca Zeyd’in bu konuda Hz. Aişe’ye karşı çıktığı da belirlenmiştir. Sahabe arasında görüş ayrılığı bulununca bizim izleyeceğimiz yol kıyastır” demişlerdir.

İmam Muhammed ise, iyne satışını faizcilerin uydurduğunu ve bu akde kalben razı olamadığını söyler (İbnü'l-hümâm, Fethu'l-kadîr, V, 207, 208; İbn Âbidîn, a.g.e., IV, 244).

Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise böyle bir satış bâtıldır. Delil seddu’z-zerâyi’ (kötülüğe giden yolu kapama) prensibidir. Hz. Âişe ile Zeyd b. Erkam (r.a) kıssası da bunu desteklemektedir.


Hanefilerde genel olarak muâmele-i şer'iyye faiz sayılmayarak câiz görülmüş, dolayısıyla uygulama bu şekilde olmuş, fetvalar ile hükümler bu yolda verile gelmiştir.


Şâfiîlerden Gazâlî ve İbn Ziyad gibi âlimler hiyele cephe almışlarsa da, İbn Hacer, Fetâvâ'sında bunlara karşı çıkmış ve uygulamayı hiyelin lehine çevirmiştir.

Hîle-i şer'iyye usûlüne en büyük tepki Hanbelîlerden İbn Teymiyye (ö.728/1327) ile öğrencisi İbnü'l-Kayyim (ö. 751/1350)'den gelmiştir. İbn Teymiye'nin " Kıyamu'd Delîl alâ Butlânu't-Tahlîl", İbn Kayyim'in " Î'lâmü'l-muvakkıîn ve İgâsetü'l-Lehfân" isimli eserlerinde bu konu geniş olarak tartışılmış, "gaye ve çâre mübah ise hîle mübah, değilse hîle haramdır" sonucuna varılmıştır (İbn Teymiyye Mecmau'l-Fetâvâ, XXIX, 446; İbn Kayyim, İ'lâmü'l-Muvakkıîn, Mısır 1955, III,107-417, İgâsetü'l-Lehfân, Mısır 1310, s. 183-285; A. Emîn, Duha'l-İslâm, II, 190 vd.).


Not: Bunu yapanlara sormak lazım Allah’ı mı kandırıyorsunuz?Burada ameller niyetlere göredir hadisini hatırlamak lazım: “Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Rasûlu (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Rasûlu’ne muteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.”(Buhârî, Bedu’l-Vahy, 1; Muslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11)
Evet bunu yapanlar dolambaçlı yoldan faiz almaya niyetlenmiş oluyorlar ve alıyorlar.
Önceden hiçbir niyetlenme olmadan kişi aldığı bir malı piyasada daha ucuz bir fiyata satsa ve eski satıcısı da bu mali geri alsa bu durumda normal bir alış veriş söz konusu olur.




Bey' bi'l-vefa: (Beyb: alış veriş)

Durum 1 :
Mesela bir evi parasını iade edince geri almak şartıyla bir kimseye satmaktır.(ör: Bir kişiye 100 TL borç verip her hangi bir malını, geri vermek koşuluyla ondan satın almak)   Tabii evi satın alan, iade edinceye kadar ondan istifade etmektedir. 

Not: Bu durum daha çok rehin verme olayına benzediği için mahzuru yok görünüyor.

Durum 2 :
Meselâ: Faizsiz yolla kredi sağlamak isteyen (A), aylık 1000 dolar kira geliri olan ve gerçek değeri 100 bin dolar bulunan bir gayrimenkulünü, bey' bi'l-vefa sözleşmesi yaparak, iki yıl süreyle, (B)'ye satsa, (B) iki yıllık süre içinde 24.000 dolar kira bedelini alabilir. (A), en geç vade sonunda 100.000 dolar borcu (B)'ye öderse, ipotek kalkar ve gayrimenkulünü geri alır. Eğer süre sonunda kredi geri ödenmezse, bu gayrimenkulün mülkiyeti kendiliğinden (B)'ye geçer. 

Ancak (B)'nin bu ipotekli gayrimenkulden yararlanamama riski de vardır. Gayrimenkulün boş kalması, tarım arazilerinden ürün alınamaması gibi riskler bunlar arasında sayılabilir.( Ali Haydar, Duraru'l-Hukkâm, 1/664, 655, 666.)

Yukarıdaki örnekte, (A), kendine ait ipotekli gayrimenkulü kullanmaya devam edecekse "kiracı" sıfatıyla yararlanır. Bu durumda (B)'ye rayiç fiyat üzerinden kira bedeli ödemesi gerekir. Fıkıhta bu son işleme "Bey' bi'l-istiğlâl" denilmiştir.(Ali Haydar, Duraru'l-Hukkâm , 1/664, 655, 666; Mecelle, Madde, 119, 397. krş. İbn Rüşd, Bidâye, Mısır, t.y., 2/123, )

Not: Bu durumda verilen ve alınan da fark var.Şüpheli bir durum söz konusu.Ayrıca yukarıdaki ödünç durumundan farklı olarak gerçekçi olmayan bir satış söz konusu.Niyyet halis değil.

Ayrıca;
Rehin alınan malın sadece rehin olduğu , tüm haklarının malın gerçek sahibine ait olduğu görüşü de vardır. En mantıklısı bu görünüyor.


Sukuk:
Paraya ihtiyacı olan kişi, kurum,devlet gayri menkulünün değerine göre sertifika çıkarıp alacaklı kişiye  bu sertifikaları satar.Örneğin 100 lira değerindeki bir yerin 100  liralık  sertifikası çıkarılır ve örneğin bir yıllığına satılır.Satıcı güya yeri alan kişiden aynı yeri belli bir oran veya fiyat üzerinden kiralar.(Örneğin aylık 10 lira).Bir yıl sonra sertifikalar geri alınır ve alıcı bu işten 20 lira kar etmiş olur.Satıcıda faize bulaşmamış (!) olur.

“Sukuk”, basit anlatımıyla “faizsiz bono”. Bono sahibine faiz yerine başka isimler altında ödeme yapılıyor. “Şeriat” kaidelerine göre, farklı borçlanma yolları var. “İcara” (icarah), icar karşılığı borçlanma yolu. Ürün karşılığı borçlanma “Muzara“, sulama karşılığı borçlanma “Musaqa”, ağaçlandırma karşılığı “Mugarasa” diye adlandırılan borçlanma yolları var. Salam, İstisna, Musharaka (Sharika), Mudaraba, Vakala, Murabaha gibi farklı uygulamalar da mevcut.
Sukuk, Müslümanların faizsiz bonosu. Yahudilerin de faizsiz bonosu var. Onun adı da “gemach”.

Sukuk bonolar yani varlığa dayalı faizsiz tahviller, Malezya'nın buluşudur. 2002 yılında Malezya hükümeti tarafından ihraç edilen sukuk bonolara yönelik ilgi, Pakistan, Bahreyn, Brunei Sultanlığı, Katar gibi birçok bölge ülkesinin de konuyla ilgili harekete geçmesi, gelişmiş ülke sermaye piyasalarında bu yeni yatırım enstrümanına uygun ortamlar meydana getirmiştir.. Moody's Investors Service'in tahminlerine göre, sukuk pazarı 40 milyar doları aşan bir büyüklüğe sahiptir.

Bir sukuk bono ihraç edebilmek için borçlunun önce bir varlık sahibi olması gerekiyor. Bu varlığa istinaden ihraç gerçekleşiyor. Meselâ, ilk uygulamanın hayata geçtiği Malezya'da, Federal Malezya Arsa Ofisi'nin elindeki arsalar, kurulan bir kamu varlık şirketine satılmış, arsalar daha sonra Malezya hazinesine kiralanarak kira geliri kontratları oluşturulmuştur.

Bu kira gelirlerine dayalı olarak ihraç edilen sukuk bonolarla da menkul kıymetleştirme yapılmıştır.Tahvil faizi garanti eder , sukuk ise tanımlanmış gayri menkul geliri olan  kirayı garanti eder.

Sukuk genel olarak İslâmî prensiplere uygun (faizsiz) tahvil olarak tanımlanır. En basit şekliyle sukuk bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını gösterir. Sukukta yer alan hak-iddia sadece nakit akışı hakkı değil aynı zamanda mülkiyet hakkıdır. Bu, sukuku geleneksel bonolardan ayırır. Geleneksel bonolar faiz taşıyan menkul kıymetlerden oluşurken, sukuklar temel olarak varlık sepetinde sahiplik hakkından oluşan yatırım sertifikalarıdır.

Örneğin bir bakanlık binası için çıkarılacak sertifika ve senetler Arap sermayesine 100 milyon dolardan satılacak. Aynı anda ilgili varlığın belli bir süre sonunda geri alınacağına ilişkin sözleşme imzalanacak. Senetleri alan yatırımcı Hazine ile kira sözleşmesi yapacak. Hazine de ilgili bakanlıkla ayrı bir sözleşme imzalayacak.
Bu sözleşme sonucunda; örneğin, 10 yıl sonunda satış fiyatının üzerinde bir rakam yatırımcıya ödenecek. Yani ilgili bakanlık yıllardır kullandığı kendi binasında kiracı olacak. Ödenecek kiranın belli bir faiz gelirinin altına düşmeyeceğinin garantisi de, bu isin “takiye”sini teşkil edecek.

Eleştiri:
Süleyman Uludağ'a göre, gelir ortaklığı senedi modern bir şer'i hileden başka bir şey değildir. Özel finans kuruluşları, ekonomik hülle merkezleridir. Özel finans kuruluşlarının ve faizsiz çalıştıklarını iddia eden bankaların meşru ve mubah sayılan usüllere göre faaliyette bulunduklarını söylemeleri inandırıcı, ikna edici değildir.

Ayrıca;
Ortada gerçek bir satış, ve kiralama yoktur.Alıcı malı gerçekten almadığını, satıcı da satmadığını bilmektedir.Alıcının malını kiraya vermemek veya başkasına vermek gibi bir şansı da yoktur.Her açıdan açık bir faiz alma yöntemi.